Kayıtlar

Dönüyoruz

Bu hikayemde dünyanın nasıl döndüğünden bahsedeceğim. Kaçak Ağaç kesip tahta satarak geçimini sağlayan biri vardı bizim köyde, bir çok kişi adama kızardı bilirdik, duyardık çocuklar olarak. Bir gün kuzenlerle oğlak güderken adama rastladık, yine ağaç kesmiş kabuğunu sıyırıyordu. Biz de üşenmeyip yanına gidip kestiği ağacın yaşını saymıştık. Yaşını 62 bulup, "sen de 62 yaşındayken yan yıkılabilirsin demişti içimizden birisi, adam kızar gibi değildi ama rahatsız şekilde gitmemizi istemişti. Geçen babam adama geçmiş olsuna gitmiş, demiş ki adam "senin ve biraderlerinin çocukları bana bu günün olacağını söylemişti, o günden sonra ağaç kesmedim ama her kesilmiş ağaçta onları hatırladım, 62 yaşındayım ve kalkamıyorum"...  insan yeteri kadar yaşarsa dünyada işlerin nasıl yürüdüğünü anlıyor, çok iyi anlıyor hem de..

Sana...

Sana; İnsanı masumlaştıran çocuklardan, Soldurup kuruttuğumuz çiçeklerden, Susuzluğa dayanıp insanlığa dayanamayan Ağaçlar'dan, Bir yaprağın savrulmuş hüznünden, Toprağın açık kalmış bağrından, Yeryüzünün yüküyle yeryüzünü yıkayan bulutlardan, Kokusu kirlenmiş baharlardan, Sindirim sorunu yaşayan Arılardan, Çabuk usandırdığımız kelebeklerden, Dünyanın rengini belirleyen iklimlerden, Kısaldıkça uzayan günlerden, Dönencelerden, Kanatları oksitlenen kuşlardan, sana Ebabil'lerden, sana Button quail'lerden bahsedecektim...

Yaşlılarla Yaş Alalım

Yaşlılarla bolca zaman geçirdikten sonra; onların "sen otur ben yaparım" cümlesine ne kadar kırılıp da bunu hiç dile bile getirmediklerini farkettim. Kırılmaktan da öte belki  de işe yaramamazlık hissi bu.. Bu noktada fazla yaşadıklarını düşündükleri bile oluyor.. Yatalak olsalar dahi Onların yapabileceği illaki bir şey var. Çocuklara masal anlattırın, tecrübelerini sorun çaktırmadan ve kırmadan, en olmadı "bu işi sizin zamanınızda nasıl yapardınız?"diye sorun. Mesela bazen bir yaşlıyı ziyaret ediyorum; ben onu yormamak için çabalarken, onun benim için yorulmaktan mutlu olduğunu farkediyorum. Sonra onun çok güzel yaptığını bildiğim ve kolay olan bir şeyi benim için yapmasını istiyorum ve birlikte yapıyoruz. Yaşama sevinci gibi bir şey oluyor ikimiz için de. Bu benim gönlümü ve yolumu aydınlatıyor, onun da ömrünü ve gönlünü...

İnsan Gerçekten...

İnsan gönlünü olabildiğince alçağa koymalı, hem herkesin ulaşabileceği, hem bir çoklarının eğilemeyeceği kadar alçağa.. İnsan kendini durduğu yerin tam altında görmeli, hem toprak kadar altta hem su kadar yerlerden sızan.. İnsan kendini tüyden de hafif saymalı, hem bir nefes gibi uçup giden,hem bastığı yere ağır gelmeyen.. İnsan gerçekten yerini bilmeli.. İnsan gerçekten kendine dönüp "sen kimsin be?" diyebilmeli. Çünkü ben deyince kırılıyorlar patır kütür..

Ego ego

İnsan kişisine verilmesi veya aşılanması gereken en önemli bilgi, bilginin sınırsızlığı ve insanın her daim öğrenecek bir şeyi olduğu için haddini bilmesi gerektiğidir. Üstelik kişiye bunu doğduğu andan itibaren vermek gerekir. Kişi hayatının özellikle gelişim dönemi dediğimiz ilk 20 yılını sadece yeme içme üzerine dümdüz idame ettirdiyse bırakın devamını öyle getirip gübresel dönüşümün bir parçası olarak yer bulsun şu dünyada. Çünkü bir çoklarında o dönemden sonra ani bilgi yüklemelerine maruz bırakılmak, kişinin şahlanmak için fırsat kollayan egosunda büyük hasarlara neden olabilir, bu da hem kişinin kendisi hem de çevresi açısından oldukça sakıncalıdır. Daha da korkunç olan ise kişi bu süreçte egonun ne olduğunu da öğrenip onu inkar etmeye de kalkıştığı için onda herhangi bir düzeltme, ona laf anlatma gibi işlemler yapamazsınız. Öldürmek de bize yakışmaz. Demem o ki Boşuna da uğraşmayın, kendi haline bırakın. Ha illaki bu yazımda sizi rahatlatmamı isteyeceğiniz bir cümle istiyorsan

Minder

Şimdi zamanın küllenen yüreğine attığım minderin üstünde, minderin ne olduğunu öğrendiğim an'a gideceğiz Eski bir zamandaydı, kaç yaşında olduğumu hatırlamayacak kadar eski. Ablamın okula gittiği benim de gitmek için ağladığım ama küçük olduğum için gidemediğim bir zamandı. Annem bazen çok kibar olabilirdi, ilginç şeyler bilir ben hiç öyle bilemezdim. Hatta köydeki diğer kadınlar mütemadiyen eğirtmeç çevirirken annem kitap bile okurdu zaman zaman. İşte yine annemin ne çok şey bilebildiğini düşünüp benim bilemediğime iç çektiğim bir zamandı. İşte o zaman annemle bahçedeydik ben kardeşlerime bakıyordum annem de sebzelerin arasında o zaman ne yapması gerekirse onu yapıyordu. Eve doğru dolanan yolda bi kadının geldiğini görüp anneme haber verdim sonra hep birlikte eve koştuk. Gelirken yorulduğu her halinden belli olan bizlere göre kibar sayılabilecek bir kadın çıkıp gelmişti evimizin önüne. Annem önceden tanışmış belli. Annem içeri davet etse de "sonra gireriz şimdi şurada ot

Ben zaten...

Şekersiz çay içenlerin çayını doldururken, hayatlarının ne kadar tatlı olduğunu düşünmeye çalışırım. "İnsan bu dünyada mecbur kalmadıkça nasıl şekersiz içer çayını"anlamak için bir miktar vakit harcarım. Ben hep vakit harcarım zaten. Bazen de biraz ileriye gider, Muhabbet sarmadıysa çayıma bir şeker daha atar pencereden dışarıyı izlerim. Ben zaten hiç olduğum yerde olmam. Bazen de 1.çayda olan kaşık 2.çayda olmaz,sessizlikten şekersiz içtiğimi sanarlar,ben de şeker isteyemem. Ben zaten kendim için hiç isteyemem.. Dünyayı yıkıp demlik yapabilme ihtimalimi bilirler,görünce hemen çay koyarlar.Belki de dünyaya biraz da bu incelikten katlanıyorum. Ben zaten hep katlanıyorum. İkinci bir çaya kadar bardaklar kurusun diye hemen toparlayıp temizlerken, yanlışlıkla,istemeden 1 tane  kırarım. Ben zaten hep kırarım istemeden. Kusura bakmayın..